III. Murad Han'dan Yüzüklerin Efendisine
- Taha Yeşiltepe
- 19 Haz 2023
- 4 dakikada okunur
III. Murad ya da divan edebiyatındaki mahlasıyla Muradi; 1574 yılında Osmanlı İmparatorluğu tahtına geçip 21 yıl Osmanlı Padişahlığı yapmış ve belki de Osmanlı Padişahları arasında en büyük popülariteye sahip padişahlardan biridir. Padişahlığı döneminde özellikle Avrupa devletleriyle kurduğu diplomasi, Kırım Müdahalesi veya yapılan savaşlar tarihe büyük ses getiren yankılar eklemiş olsa da Sultan III. Murad Han bir başka olay ile daha çok tanınmaktadır. O da sonradan bestelenen ve en ünlü ilahilerden biri haline gelmiş olan UYAN EY GÖZLERİM isimli şiiridir.
Bilinir ki Osmanlı padişahlarının çoğu abdestsiz yere dahi basmamaya özen gösteren devlet adamlarıdır. Yataklarının başında bulunan ibriklerde her daim abdest için su hazır bulunup vakit namazları dışında da ibadetlerini sıkı tutmuş, İslamiyeti yaymanın yanı sıra oldukça da yaşamışlardır. Padişah III. Murad ise bu bağlılığını yazdığı şiirlerde de dile getirmektedir. Ancak günlerden bir gün, sabah namazına uyanamamış ve o an duyduğu kahır onu bu ünlü şiiri yazmaya itmiştir.

Düşünsenize vakit namazlarını kılmayı geç abdestsiz yere ayak basmayan bir insanın sabah namazını kaçırdığını... O sabah çok uykulu hisseden ve uyanamayan III. Murad saraydaki odasının penceresinin kenarına oturmuş; gökyüzünü, kuşları izleyerek içerisindeki bu kederli sitemi kağıda aktarmıştır. Bana göre dünya tarihinin en içten, en samimi ve en kederli iç yakarışıdır bu şiir. Sözleri bize, padişahın o an hissettiklerini kristal şeffaflığında ve su berraklığında aktarmaktadır dizelerde ayrı ayrı. Bilmeyenler için ise şiir şu şekilde:
Uyan ey gözlerim gafletten uyan Uyan uykusu çok gözlerim uyan Azrail’in kastı canadır inan Uyan ey gözlerim gafletten uyan Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Semavatın kapıların açarlar Alemlere rahmet suyun saçarlar Seherde kalkana hülle biçerler Uyan ey gözlerim gafletten uyan Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Seherde uyanırlar cümle kuşlar Dillu dillerince tesbihe başlar Tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar Uyan ey gözlerim gafletten uyan Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Bu dünya fanidir sakın aldanma Mağrur olup tacu tahta dayanma Yedi iklim benim diye güvenme Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Benim, Murad kulun, suçumu affet Suçum bağışlayıp günahım ref’et Rasûl’ün sancağı dibinde haşret Uyan ey gözlerim gafletten uyan Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Bu şiir senelerden senelere, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze gelirken tabi ki de müzikten, diğer sanat dallarından nasibini almıştır. Birçok sanatçı bu şiirin bestelenmiş halini farklı tarzlarda seslendirmiş; şiir artık şiir olduğu unutularak ilahi haline gelmiştir.
Benim size bahsetmek istediğim şekli de böyle bir şey aslında ama ona geçmeden önce lisede yaşadığım bir anımı sizlere anlatmak isterim. Bu anı benim bu şiirin anlamını kavramama ve yıllarca kulağımda kalmasına sebebiyet vermiştir.
Yıl 2009. Lisedeyim ve müzik dersimizde öğretmenimiz bizleri projeksiyon odasına götürmüş. Müzik tarihi gibi bir konuda bir dökümantasyon izleyeceğimizi düşünürken hocamız bize 'Bakın! Size sadece bir youtube videosu açacağım. Bu video size çok şey gösterecek. Öncelikle tüm o bayıldığınız Yüzüklerin Efendisi gibi filmlerin o meşhur soudntrack lerini unutun. Bu video yerli bir video ve size muazzam anlamlı bir şiiri muazzam bir ses ile epik bir biçimde anlatacak. Emin olun biz istersek en iyisini yapıyoruz arkadaşlar.'
Bu konuşma sonrasında tüm sınıf ben de dahil olmak üzere meraklı gözlerle karşımızdaki perdeye gözlerimizi dikmiş bakıyorduk. Video bittiğinde tüm sınıfın tüyleri diken diken, gözleri şaşkın, dili tutuktu. Hocamızın açtığı youtube videosunda Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası'nın 'Hacı Sabancı'yı Anma Konseri' nden bir parça işlenmişti. Öylesine sinematik öylesine büyüleyici ezgiler vardı ki daha biz o ezgilerin şokunu atamadan muazzam bir ses olan rahmetli Fahri Önoğlu yorumuyla eseri bir üst seviyeye çıkarıyordu. Gerçek manada çok sevdiğim ve büyük hayranı olduğum Yüzüklerin Efendisi filminin o epik müzikleri sönük kalmıştı bu eser yanında. Ayrıca orkestra şefi Emin Güven Yaşlıçam'ın kendinden geçerek orkestraya verdiği o hissiyatı yüksek yönlendirmeler tadına tat katıyordu eserin.
Ömrü boyunca bilim kurgu filmlerini fantastik yapımları izlemiş olan; Hans Zimmer'ları John Williams'ları kulağından düşürmeyen ben bile büyülenmiş öylece kalakalmıştım. Öyle bir performanstı ki içerisinde çok derin, yeri geldiğinde naif ,yeri geldiğinde ise sitemle karışık bir keder barındırıyordu eser. Keder bazı yerlerde yükselip Şef Emin Güven Yaşlıçam'ın resmen başka boyutlara geçmesine neden oluyordu. Sultan III. Murad Han'ın Uyan Ey Gözlerim isimli eseri bu mükemmel kombinasyonlarla seyir zevki eşsiz yerlere alıp götürüyordu insanı. Bugün bile hala, yetişemediğim düşüncelerimi durdurmak, aklımı sakinleştirmek istediğimde bu eseri dinler sakinleşirim. Daha berrak düşünmeye başlarım ve bir nebze de olsa hayatın bazı noktalarını sorgularım.
Sabah namazına uyanamadığı için kendi gözlerine duyduğu sitemi çok naif bir edayla kaleme almış uçsuz bucaksız topraklara hükmeden bir adamın aslında Allah'ın huzurunda bir hizmetkar olmaktan öteye geçemeyeceğini anlatan bu eser sırf bu mesaj ile bile çok şeyler anlatıyor bizlere. Bazen sorunlarımız arasında, streslerimiz ve depresyonif anksiyetelerimiz arasında sınırlı nefesli hayatlarımızı kendi ellerimizde hiçleştiriyoruz. O ne dedi bu ne dedi gibi dar kalıpların hayatlarımızı boğmasına izin veriyoruz. Halbu ki farkında değiliz ne kadar küçük, ne kadar önemsiz ve ne kadar da kırılgan olduğumuzun. Bu eser de tam olarak bunu anlatıyor bizlere. Beşeriz ve padişah ta olsak şaşıyoruz ancak insan olarak yapabileceğimiz en iyi şey, hayal kırıklığımız ne kadar büyük olursa olsun devam etmek. Sitemi hayata karşı değil kendi noksanlıklarımıza yapmak ve bu uğurda kendimizi değiştirip geliştirmek.
Gelelim bir diğer çıkarılması gereken derse. Ben bir sanat eleştirmeni değilim ancak yıllardır sıkı bir sanat takipçisi ve çiçeği burnunda 5 yıllık bir yazar olarak olarak şunu söyleyebilirim ki biz en iyisini yapabiliyoruz. Popüler kültürün etkisi ile yerli olanı değersizleştirip yabancı olanı yüceltiyoruz ancak hangi sanat dalı olursa olsun derinlere baktığınızda biz zaten en iyi altyapıya ve malzemelere sahibiz. Bu coğrafya dünya tarihinin her manada en zengin coğrafyası. Tarihimiz en zengin tarihi. Biraz doğru yönlendirilsek, doğru olana değer vermeyi biraz öğrensek, biraz okusak emin olun en büyük eserler de bizden çıkacaktır.
Hadi bu kadar bahsetmişken o ünlü eseri dinleyelim. (Kulaklıklarını takmanızı öneririm.)
(Not: Video eski olduğu için ses ve görüntü kalitesi üst düzeyde değil. Ancak sanatın kalitesi bunları size unutturyor.)
Kommentare